Siyon; Tevrat’ta Kudüs’ün doğu tepesine verilen isimdir. Siyon kelimesi zamanla Kudüs, Arz-ı Mev’ud – vaat edilmiş topraklar anlamında da kullanılmıştır. Siyonizm Yahudi milliyetçiliği, Yahudi Devleti kurma, günümüzde de yaşatmayı hedefleyen ideoloji, düşünce anlamına gelir. Modern etnik milliyetçilikten de beslenen Siyonizm, Yahudi milletinin üstünlüğünü, Tanrı tarafından seçilmiş kutsal bir millet olduğunu, diğer ırkların Yahudilere hizmet etmek için yaratılmış köleler olduğunu savunan ilkel, çağdışı, akıl ve vicdan dışı bir inanç ve düşüncedir. Seçilmiş halk ve vaat edilmiş toprak kavramlarını ortadan kaldırılınca Siyonizm çöker. Rahmetli Fransız Müslüman düşünür Roger Garaudy bunu yapmaya çalıştı, başına gelmeyen kalmadı. Öyle ki ailesi Siyonistlerin korkusundan Garaudy’nin cesedini gömmek yerine yaktılar. Biliyorlardı ki canlısına rahat vermedikleri gibi ölüsüne de rahat yüzü vermeyeceklerdi.
Siyonizm’i ikiye ayırır Roger Garaudy. Dini Siyonizm ve Siyasi Siyonizm. Dini Siyonizm; Yahudi din adamları tarafından öğretile gelen mesihçi, mistik anlayıştır. Ahir zamanda kurtarıcı olarak Mesih gelecek ve Musevileri yeryüzünün hakimi yapacak. Siyon Âşıkları, isminde bir grup Musevi, Siyon toprağında yani Kudüs – Filistin’de Yahudi dini ve kültürü ile ışıldayacak bir devlet kurmayı amaçlamışlardır. Sonuç itibari ile dini Siyonizm’in amacı Yahudi teolojisine – inancına göre Tanrının kendilerine vaat edilmiş toprakları üzerinde (Kudüs merkezli Fırat İle Nil nehirleri arası) Musevi şeriatına – kanunlarına göre bir din devleti kurmaktır. Bu Yahudi dinin ana hedefidir. Museviliğin mistik ve insani anlayışını bir kenara bırakarak tamamen Tevrat’taki savaş ve saldırı ayetlerini temele alan Dini Siyonizm’i besleyen ayetlerden biri de; ‘’ Şimdi git, Amaleklilere saldır. Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Kadın, erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür.( 1. Samuel, 15/3)
Siyasi Siyonizm’in fikir babası Avusturya Yahudi’si olan Theodore Herzl’dir. Viyana’da 1882’den itibaren Siyasi Siyonizm’in teorik altyapısını hazırlayan Herzl, 1894’de ‘’Yahudi Devleti’’ isimli kitabında bu teoriyi sistemleştirmiştir. 1897’de İsviçre’nin Basel Şehrinde yapılan I. Siyonist Dünya Kongresinde bunu somut hayata geçirmiştir. Theodore Herzl kendisi dindar biri değildir. Agnostik biridir. Yani tanrının var olması ile pek ilgilenmiyordu. Onun amacı Bir Yahudi devleti kurmak idi. Bunun için Kudüs, Filistin de şart değildi. Arjantin, Cezayir, Uganda, Kıbrıs, Kongo vb. olabilirdi. Nasıl ki Kudüs bugün bazı Müslüman ve Müslüman Liderler için bir kutsiyet atf etmiyorsa Herzl için de etmiyordu. Sömürgecilik ve milliyetçilikle harmanlanmış olan Siyasi Siyonizm tek başına Musevileri harekete geçiremiyordu. İşin içine inançlar da katmak gerekiyordu. Dini Siyonizm’le, Siyasi Siyonizm’i harmanlayarak teorisini güncelledi ve Başkenti Kudüs olan bir Yahudi devleti kurmak Siyonistlerin temel hedefi oldu. Çünkü Dini Siyonizm, Siyasi Siyonizm’i kutsal hale getiriyordu.
Farklı ülkelerde sürgünde yaşayan Yahudilerin bir toprak parçası ve dolayısıyla askeri güçleri yoktu. Bu elde etmek için ekonomik güç, bilimsel güç ve iletişim gücünü elde etmek için yoğunlaşan Siyonistler bu sayede her ülkede kendi çıkarları için kullanacakları insanları devşirdiler. Bugün Amerikan sineması Hollywood’un altı büyük stüdyosundan dördü Yahudilerindir. Dünyanın en önemli gazete, dergi, TV vb. medya organlarının sahibi Yahudilerdir. Dünyanın en büyük bankaları, sigorta şirketleri, finans kurumları Yahudilere aittir. Özelikle İngiliz merkezli Rothschild ailesi (HSCB Bankası, Allianz sigorta vb.) başından beri İsrail’e her türlü ekonomik ve siyasi desteği vermiş ve vermektedir. Hatta İsrail’i bu aile kurdu desek yeridir. Dünyanın önemli üniversitelerinde Yahudi Bilim adamları çalışır, Nobel Ödüllerinin çoğunu Yahudi Bilim adamları almıştır. Tüm bunlar Yahudilerin siyasi, ekonomik, kültürel güç elde etmelerini sağladı. Bu durum günümüzde de devam ediyor. Bu açıdan Boykot çok önemlidir.
Kudüs ve çevresinde bir Yahudi Devleti’nin kurulması için birinci aşama, Musevilerin Filistin’e yerleşmesini engelleyen II. Abdülhamit’in gitmesi ve akabinde Osmanlı Devleti’nin yıkılması idi. Bunun için gerekirse bir dünya savaşı çıkabilir ve çıktıda. İttihat ve Terakki Cemiyeti yöneticileri 1909 yıllında II. Abdülhamit’i tahtan indirip Selanik’te bir Yahudi’ye ait olan Alaattin Köşkü’ne yerleştirdikten sonra acemice ve bilinçsizce hareket ederek Yahudilerin Filistin’e yerleşmelerine izin verdiler.
İngiliz Hükümeti 1917’de "Balfour Bildirisi’ne," Filistin’de yerli halka zarar verilmeyecek maddesini koymuştu. Ancak Siyonist zihniyet bunu istismar etmeyi ihmal etmeyecekti. Uluslararası hukuk, yapılan hiçbir antlaşma, verilen hiçbir söz Siyonist Yahudiler için bağlayıcı değildir. Hz. Ömer Kudüs’ü teslim aldığında Hristiyan din adamları, var olanların dışında yeni bir Yahudi ailenin Kudüs’e yerleşmesini yasaklayan maddeyi antlaşmaya eklemişlerdir. Hatta bu durum Hz. Ömer’in tuhafına gitmiştir. Demek ki 1400 yıl önce yaşayan Hristiyan din adamları olayı iyi çözmüşler.
1930 yıllında Yahudi Ajansı şöyle diyor; Filistin’de kök salmamız için gerekli unsur 'Toprak'tır diyor. Toprakları ele geçirdikten sonra ikinci aşama o topraklara oraları işleyecek Yahudi yerleştirmektir. 1948 ‘de çıkartılan yasa ile 'Kamu yararı veya Askeri güvenlik' bahaneleri ile İsrail tarım bakanı her türlü terk edilmiş toprağa el koyabilir. Uzun süre Ariel Şaron tarafından yönetilen 101. Birlik katliamlarla Arap Nüfusunu göçe zorlamıştır. Kurtarılmış olan bu araziler asıl sahiplerinden silah zoru ile alınarak Yahudi yerleşimcilere verilmiştir.
Geçenlerde Donald Trump şöyle diyordu haritaya baktım İsrail’in toprağı çok az. Onlara biraz daha toprak vermeliyiz. ABD’nin toprağı Türkiye’nin 12 katıdır. Kendi toprağından biraz versin.
Dünya Bankasının verilerine göre İsrail Milli Bütçesi’nin %50’sini askeri donanıma harcamaktadır. Haklı güçlü olmadığı zaman, güçlü haklı olur. Bir savaş, sömürü ve ölüm makinası olan Siyonist İsrail Devleti’nin temel politikası; sürekli saldırma, savaş ve çatışma çıkarma, yeni topraklar elde etme, can düşmanları olan Filistin ve Arapların nüfusunu azaltma, yakın Müslüman Devletleri (Türkiye, Suriye, Mısır, Lübnan, Irak, Suudi Arabistan vb.) bölme, iç savaş çıkartma, onları güçsüzleştirme…
İsrail Terör Devleti, eğer savaş ve çatışma çıkarmaz se içerde birçok sorun yaşayacağını çok iyi biliyor. İki bin yıl gibi uzun bir süre farklı ülkelerde, coğrafyalarda, kültürlerde sürgünde yaşamış Yahudileri bir araya toplayarak kurulan bu devlet, komşuları ile barışçıl politikalar geliştirirse, içerde çatışmaların başlayacağını iyi biliyorlar. Çünkü Hz. Davut ve Hz. Süleyman zamanında kurulan devletin daha sonra içte yaşanan çatışma ve bölünmelerden dolayı yıkıldığını kendi tarihlerinden biliyorlar. İki bin yıl sürecek bir sürgüne mal olan bu hatayı bir daha yapmak istemiyorlar. Bu yüzden İsrail hiçbir zaman durmayacaktır. Sürekli saldıracak, öldürecek, yeni topraklar almaya çalışacak. İsrail’in sürekli bir düşmana ihtiyacı vardır.
İsrail hiçbir zaman bölge ile bütünleşme sürecine girmedi. Belki de en iyi anlaştığı 28 Şubat Türkiye’sidir. Batı'nın ileri karakolu görevini ifa eden İsrail bir anlamda ABD ve AB‘nin tetikçiliğini yapıyor. Bu güçler silah ve her türlü desteği veriyor, İsrail de Müslüman öldürüyor. İsrail Batı’yı, Batı da İsrail’ kullanıyor. Kazan kazana politikası. Faturayı da canı ile Müslümanlar özelikle Filistinliler ödüyor.